“Düşüncesine dahi
katlanamayıp başına gelirse öleceğini sandığı her şeye alışıyor insan.
Dayanamam dediğin ne varsa ayağına yarım numara küçük bir ayakkabıyla uzun
mesafe yürümek kadar canını acıtıyor en fazla. Ölümün en onursuz şekli belki de
acıya alışmak. Acıya direnmekten bahsetmiyorum. Direnmek, acının varlığını
kabullenmeyi gerektirir. Oysa alıştığın şeyin varlığını da kanıksarsın.
Mücadele yoktur direnmekteki gibi. Boyun eğersin. Hatta bir zaman gelir,
varlığını umursamazsın bile…
Ben bu acıya alışmak yerine kıvranarak ölmeyi dilerdim...”
Ben bu acıya alışmak yerine kıvranarak ölmeyi dilerdim...”
Başlangıcınızı hatırlıyor musunuz? Doğduğunuz anı,
ciğerlerinizin havayla ilk temasında canınızın yanıp yanmadığını, ağlayıp
ağlamadığınızı, annenizin sizi görünce ne yaptığını… Hatırlayamazsınız. Umut’ta
hatırlamıyor. O, hayatının başlangıcını
tarif ederken “Benim başlangıcım doğumumdan sekiz sene sonrasına dayanıyor.”
diyor. “Onu ilk gördüğüm güne…” diye devam ediyor. İz’e olan aşkını
anlatabileceği daha güzel cümle de yok belki. Daha nasıl anlatılır ki?
“Senden önce ne
yapıyordum ben acaba diye düşündüğümde beliren o koca boşluğu sana
gösterebilsem keşke… Seni ne kadar sevdiğimi sorduğunda desem ki; “Sensiz
zamanlarımı düşündüğümde beliren bu uçsuz bucaksız boşluk kadar işte! ‘Çok’ az
kalıyor çünkü o boşluğun yanında…”
Sonu baştan belli bir hikaye. Umut ve İz’in hikayesi. Okurken
Umut’a kızabilirsiniz o da tam olarak bunu söylüyor… Umut’a acıya da bilirsiniz
çünkü bunu da hissedeceğinizi söylüyor. Ama ben size hissedeceğiniz en önemli
duyguyu söyleyeyim; kalbinize büyük bir yumruk yiyeceksiniz. Biraz afallayıp,
biraz da ben zaten anlamıştım duygusuna kapılacaksınız. Ve tüm bu duyguların
sonunda hüngür hüngür ağlayacaksınız…
“Ben Umut. Adımın
hakkını verememiş otuz dört yaşında bir adamım. Portakalı, kırmızı lahanayı ve
İz’i çok severim. Aşığım ve övünebileceğim başka bir meziyetim yok.”
Kitabı ilk elime aldığım an yaşadığım hissi size tarif
edemeyebilirim. Sanki ben yazmışım da ilk kez elime alıyormuşum gibi bir his…
Ezgi Durmuş’un ilk kitabını okurken söylediğim bir şey vardı. Üçüncü kitabı
okurken de aynı şeyleri yeniden söyledim. “Ben bu kız ne yazsa okurum!”
"bu aşkın efkarı şarkılarda
yüzün bende solacak
bizi zaman yenecek
ve anılar kalacak"