GÖR BENİ
“Kimin
yaşamı olduğunu ölçmeden, bedenlenmiş her canın Allah’a ait olduğunu anlayarak,
cana değer biçmenin bu gezegendeki en şeytani şey olduğunu fark ederek ve
sonucu ne olursa olsun elinden geleni yapmaktan vazgeçmeden, sakince, anlayarak
yaşama sahip çık!
Ve
asla unutma, Biz zaferden değil seferden sorumluyuz.”
Sayfalar
akıp giderken bilgi narince sızdı içime. Bildiğim bazı noktaları daha derinden
inceleme fırsatını yakalamışken bir de bilmediklerimi öğrenme fırsatım oldu.
Araştırdım. Hatta araştırırken daha fazlasıyla da karşılaştım. ‘Fi’ ile
başlayan o naçizane yolculuk ‘Gör Beni’ ile öyle farklı noktalara erişti ki… Başlarken
bu kez ağır ağır okuyacağım derken bir yerden sonrası nasıl gitti orasını
çözebilmiş değilim. Zaman kavramını yitiriyor.
“Birileri
bizden fırtına bekliyor, onlara gökkuşağı vermeye hazır mısınız?”
“Gör
Beni” bilgiyi içinde saklayan ama her an dışarı taşıyan bir hikayeye sahip.
Tarihin kurgusu içinde daha eskiyi öğrenip geleceğe de ışık tutmak keyifli bir
yolculuğa adım atmayı sağlıyor. Her kitapta bu kurgu biraz daha iç içe geçip
okumanın keyfini yükseltiyor. “Gör Beni” konu ve işleyiş itibariyle diğer dört
eserden sıyrılmış bana göre. Tarihe olan ilgimin şu sıralar artmasının bunda
büyük bir payı olduğunu da göz ardı etmemeliyim tabi.
“Aşkın
fırsatlarının değeri bilinmediğinde, kalpte öyle bir delik açılırdı ki o
fırsatı değerlendirememiş olmanın ıstırabı hayata yayılır, geri kalan her şeyi
zamanla anlamsızlaştırırdı. Anlamsızlık içinde geçen bir hayata dönüşürdü, aşkı
kaçırmış ya da feda etmişler için yaşam. Çünkü insanın canı her zaman
yarasındaydı ve aşk eğer yaraya dönüşmüşse en büyük yaraydı.”
Ve gelelim
kitabın tarihin aşk ile sarmalandığı noktaya. Selim ve Ülkü… Birbirinden farklı
düşüncelere, görüşlere ve hayata sahip olan iki genç. Savaş yıllarında büyümüş
ve her yönden etkilerini hisseden iki insan. Duygularına yaşadıklarıyla yön
veren bir duruşa sahipler. İçlerinde kopan fırtınanın şiddeti ne olursa olsun
geldikleri yeri ve hayatlarını asla göz ardı edemiyorlar. Bu tutum onları kimi
zaman hüzne kimi zaman da doğrusunu yaptıklarını düşünmeye sürüklüyor. Sayfaları
hızla çevirirken ikisinin de hislerini çok iyi anlayıp analiz edebiliyorsunuz. Ben
de olsam böyle yapardım dediğim ne kadar çok nokta olduğunu tahmin edemezsiniz. Tabi ki aşk sadece Ülkü ve Selim ile sınırlı değil… Ama orası da kitabı alinize
aldığınız ân’a saklansın…
“Ön
yargılarından sıyrılamayanlarsa hep kayıptılar.”
Kitaptaki
her bilgiyi araştırıp, öğrenmeniz dileğiyle…
BİZ’e…