11 Şubat 2019 Pazartesi

Gör Beni



GÖR BENİ

“Kimin yaşamı olduğunu ölçmeden, bedenlenmiş her canın Allah’a ait olduğunu anlayarak, cana değer biçmenin bu gezegendeki en şeytani şey olduğunu fark ederek ve sonucu ne olursa olsun elinden geleni yapmaktan vazgeçmeden, sakince, anlayarak yaşama sahip çık!
Ve asla unutma, Biz zaferden değil seferden sorumluyuz.”


Sayfalar akıp giderken bilgi narince sızdı içime. Bildiğim bazı noktaları daha derinden inceleme fırsatını yakalamışken bir de bilmediklerimi öğrenme fırsatım oldu. Araştırdım. Hatta araştırırken daha fazlasıyla da karşılaştım. ‘Fi’ ile başlayan o naçizane yolculuk ‘Gör Beni’ ile öyle farklı noktalara erişti ki… Başlarken bu kez ağır ağır okuyacağım derken bir yerden sonrası nasıl gitti orasını çözebilmiş değilim. Zaman kavramını yitiriyor.


“Birileri bizden fırtına bekliyor, onlara gökkuşağı vermeye hazır mısınız?”


“Gör Beni” bilgiyi içinde saklayan ama her an dışarı taşıyan bir hikayeye sahip. Tarihin kurgusu içinde daha eskiyi öğrenip geleceğe de ışık tutmak keyifli bir yolculuğa adım atmayı sağlıyor. Her kitapta bu kurgu biraz daha iç içe geçip okumanın keyfini yükseltiyor. “Gör Beni” konu ve işleyiş itibariyle diğer dört eserden sıyrılmış bana göre. Tarihe olan ilgimin şu sıralar artmasının bunda büyük bir payı olduğunu da göz ardı etmemeliyim tabi.


“Aşkın fırsatlarının değeri bilinmediğinde, kalpte öyle bir delik açılırdı ki o fırsatı değerlendirememiş olmanın ıstırabı hayata yayılır, geri kalan her şeyi zamanla anlamsızlaştırırdı. Anlamsızlık içinde geçen bir hayata dönüşürdü, aşkı kaçırmış ya da feda etmişler için yaşam. Çünkü insanın canı her zaman yarasındaydı ve aşk eğer yaraya dönüşmüşse en büyük yaraydı.”


Ve gelelim kitabın tarihin aşk ile sarmalandığı noktaya. Selim ve Ülkü… Birbirinden farklı düşüncelere, görüşlere ve hayata sahip olan iki genç. Savaş yıllarında büyümüş ve her yönden etkilerini hisseden iki insan. Duygularına yaşadıklarıyla yön veren bir duruşa sahipler. İçlerinde kopan fırtınanın şiddeti ne olursa olsun geldikleri yeri ve hayatlarını asla göz ardı edemiyorlar. Bu tutum onları kimi zaman hüzne kimi zaman da doğrusunu yaptıklarını düşünmeye sürüklüyor. Sayfaları hızla çevirirken ikisinin de hislerini çok iyi anlayıp analiz edebiliyorsunuz. Ben de olsam böyle yapardım dediğim ne kadar çok nokta olduğunu tahmin edemezsiniz. Tabi ki aşk sadece Ülkü ve Selim ile sınırlı değil… Ama orası da kitabı alinize aldığınız ân’a saklansın…


“Ön yargılarından sıyrılamayanlarsa hep kayıptılar.”


Kitaptaki her bilgiyi araştırıp, öğrenmeniz dileğiyle…

BİZ’e…