19 Ağustos 2019 Pazartesi

Dostoyevski


Sefaletle başlayan ve çıkışları kadar inişlere sahip olan bir yaşam… Dostoyevski…

Trajik bir yaşam öyküsü var Dostoyevski’nin. Bağımlı denilebilecek kadar alkole düşkün eski bir asker olan babası, önünden ekmeğini alsan sesini çıkarmayacak kadar içine kapanık olan annesiyle başlayan hayatı Zweig’in de tarif ettiği gibi üç kere büyük çıkış yaşayıp üç kere de dibe çakılışla devam etmiş...

Mühendislik okulundan mezun olduktan sonra İstihkam Müdürlüğünde çalışmaya başlamış fakat askerliği kendine uygun görmediği için bir yıl sonra ayrılıp kendini edebiyatın kollarına bırakmış. Önce çevirilerle başlayan edebi yolculuğa 1846 yılından ilk romanı olan İnsancıkları yayımlamasıyla yazarlıkla devam etmiş. Hem halk hem de eleştirmenler tarafından çokça beğenilen bu eseri ona bir nevi ismini armağan etmiş. Bu Zweig’e göre ilk çıkışı Dostoyevski’nin.

Bu şöhret oldukça kısa sürmüş. Yeniden yazmaya başlayarak aynı yıl Gogol’dan etkilenerek kaleme aldığı Öteki isimli eseri ise tam bir hayal kırıklığı olmuş. Kitap, daha önce onu destekleyen Belinsky tarafından bile beğenilmemiş. Umudunu yitirmesine rağmen şansını zorlayan Rus yazar, 1847’de “Ev Sahibesi”, 1848’te “Beyaz Geceler” ve “Bir Yufka Yürekli” isimli eserlerini yayımlamış. İçlerinden yalnızca “Bir Yufka Yürekli” isimli kitap beğenilmiş ve Dostoyevski ümidini tamamen yitirmiş. Tabi ilk çöküşte hemen ardından yaşanmış. 1849 yılında hükümeti yıkmak istediği gerekçesiyle tutuklanmış. Dört ay boyunca neyle suçlandığını bilmeden cezasını beklemiş ve bu bekleyişin sonunda da cezası en ağır olanı olmuş: kurşuna dizilmek.


Kurşuna dizilecekleri sırada ani bir kararla cezaları Sibirya’ya sürgün edilmek olmuş. Katorga denilen bu ceza ölüm cezasından sonra gelen en büyük cezadır. Bu dört yıl süren cezanın ardından er olarak orduya girmiş ve 1858 yılında son bulan bu sürgünün ardından Petersburg’a geri dönmüş.

Katorga zamanında yazmaya başladığı “Ölüler Evinden Notlar” eseriyle Rusya’yı yeniden büyülemiş. Gazetesini çıkarmış, romanları yayımlanmaya başlamış. Anlayacağınız hayatındaki ikinci sıçrama da bu zamanlarda gerçekleşmiş. Ama işler yine tersine dönmüş. Gazete kapatılmış, subay olduğu dönemde evlendiği karısını kaybetmiş, abisini ve en yakın arkadaşını da bu dönemde yitirmiş. Büyük bir borç batağına saplanmış ve isimsizliğine geri dönmüş.

Alacaklıların üzerine gelmesiyle birlikte Avrupa’ya kaçmış. Katorgadan farksız olan bu zaman diliminde “Yeraltından Mektuplar”, “Suç ve Ceza”, “Kumarbaz” gibi eserleri yayımlanmış. Stenograf olarak işe aldığı Anna Snitkin ile zaman içerisinde yakınlaşan Dostoyevski, 1866’da evlenmiş. 1868’de doğan küçük kızını soğuk alğınlığından daha üç aylıkken kaybetmiş. Bu sefaletle ve acıyla geçen yılların ardından Anna’nın desteği sayesinde borçlarından yavaş yavaş kurtulmuş.


Bu dönemde Dostoyevski’nin tek sorunu kötüye giden sağlığı olmuş. Çocukluğundan beri sara nöbetleri geçiren yazarın hastalığı her gün kendini biraz daha çok hissettirmiş. Ancak o yine de yazmaya devam etmiş ve 1879 yılında “Karamazov Kardeşler”i yazmaya başlamış. Ve 1880 yılının son aylarında kitabı tamamlayarak, yayımlatmış.

Hayatının bu üçüncü ve son çıkışını yaşadığı dönemde Puşkin’in anısına yapılacak olan konuşma görevi ona verilmiş ve onu halkının gözünde en iyi yazar yapmış. Ama hayatının üçüncü ve son çöküşü yaşanmış hiç kuşkusuz. Ölümü.

Hastalığı iyiden iyiye artan Dostoyevski 10 Şubat 1881’de hayata gözlerini yummuş. Rusya derin bir mateme bürünmüş bu ölümün üzerine. Binlerce insan Petersburg’a gelmiş ve son yolculuğuna uğurlamış günün ve geleceğin en büyük yazarını…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder