Sefaletle başlayan ve çıkışları kadar inişlere sahip olan
bir yaşam… Dostoyevski…
Trajik bir yaşam öyküsü var Dostoyevski’nin. Bağımlı denilebilecek kadar alkole düşkün eski bir
asker olan babası, önünden ekmeğini alsan sesini çıkarmayacak kadar içine
kapanık olan annesiyle başlayan hayatı Zweig’in
de tarif ettiği gibi üç kere büyük çıkış yaşayıp üç kere de dibe çakılışla devam
etmiş...
Mühendislik okulundan mezun olduktan sonra İstihkam Müdürlüğünde çalışmaya başlamış
fakat askerliği kendine uygun görmediği için bir yıl sonra ayrılıp kendini
edebiyatın kollarına bırakmış. Önce çevirilerle başlayan edebi yolculuğa 1846
yılından ilk romanı olan İnsancıkları
yayımlamasıyla yazarlıkla devam etmiş. Hem halk hem de eleştirmenler tarafından
çokça beğenilen bu eseri ona bir nevi ismini armağan etmiş. Bu Zweig’e göre ilk çıkışı Dostoyevski’nin.
Bu şöhret oldukça kısa sürmüş. Yeniden yazmaya başlayarak aynı yıl Gogol’dan
etkilenerek kaleme aldığı Öteki isimli eseri
ise tam bir hayal kırıklığı olmuş. Kitap, daha önce onu destekleyen Belinsky tarafından bile beğenilmemiş.
Umudunu yitirmesine rağmen şansını zorlayan Rus yazar, 1847’de “Ev Sahibesi”, 1848’te “Beyaz Geceler” ve “Bir Yufka Yürekli” isimli eserlerini yayımlamış. İçlerinden
yalnızca “Bir Yufka Yürekli” isimli
kitap beğenilmiş ve Dostoyevski
ümidini tamamen yitirmiş. Tabi ilk çöküşte hemen ardından yaşanmış. 1849
yılında hükümeti yıkmak istediği gerekçesiyle tutuklanmış. Dört ay boyunca
neyle suçlandığını bilmeden cezasını beklemiş ve bu bekleyişin sonunda da
cezası en ağır olanı olmuş: kurşuna dizilmek.
Kurşuna dizilecekleri sırada ani bir kararla cezaları Sibirya’ya sürgün edilmek olmuş. Katorga denilen bu ceza ölüm cezasından
sonra gelen en büyük cezadır. Bu dört yıl süren cezanın ardından er olarak
orduya girmiş ve 1858 yılında son bulan bu sürgünün ardından Petersburg’a geri dönmüş.
Katorga zamanında
yazmaya başladığı “Ölüler Evinden Notlar” eseriyle Rusya’yı yeniden büyülemiş.
Gazetesini çıkarmış, romanları yayımlanmaya başlamış. Anlayacağınız hayatındaki
ikinci sıçrama da bu zamanlarda gerçekleşmiş. Ama işler yine tersine dönmüş.
Gazete kapatılmış, subay olduğu dönemde evlendiği karısını kaybetmiş, abisini
ve en yakın arkadaşını da bu dönemde yitirmiş. Büyük bir borç batağına
saplanmış ve isimsizliğine geri dönmüş.
Alacaklıların üzerine gelmesiyle birlikte Avrupa’ya kaçmış.
Katorgadan farksız olan bu zaman diliminde “Yeraltından
Mektuplar”, “Suç ve Ceza”, “Kumarbaz” gibi eserleri yayımlanmış. Stenograf
olarak işe aldığı Anna Snitkin ile
zaman içerisinde yakınlaşan Dostoyevski,
1866’da evlenmiş. 1868’de doğan küçük kızını soğuk alğınlığından daha üç
aylıkken kaybetmiş. Bu sefaletle ve acıyla geçen yılların ardından Anna’nın
desteği sayesinde borçlarından yavaş yavaş kurtulmuş.
Bu dönemde Dostoyevski’nin
tek sorunu kötüye giden sağlığı olmuş. Çocukluğundan beri sara nöbetleri
geçiren yazarın hastalığı her gün kendini biraz daha çok hissettirmiş. Ancak o
yine de yazmaya devam etmiş ve 1879 yılında “Karamazov Kardeşler”i
yazmaya başlamış. Ve 1880 yılının son aylarında kitabı tamamlayarak,
yayımlatmış.
Hayatının bu üçüncü ve son çıkışını yaşadığı dönemde Puşkin’in anısına yapılacak olan konuşma
görevi ona verilmiş ve onu halkının gözünde en iyi yazar yapmış. Ama hayatının
üçüncü ve son çöküşü yaşanmış hiç kuşkusuz. Ölümü.
Hastalığı iyiden iyiye artan Dostoyevski 10 Şubat 1881’de hayata gözlerini yummuş. Rusya derin bir mateme bürünmüş bu
ölümün üzerine. Binlerce insan Petersburg’a
gelmiş ve son yolculuğuna uğurlamış günün ve geleceğin en büyük yazarını…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder