3 Ağustos 2019 Cumartesi

İlyada


24 bölümlü, 16.000’i aşkın dizeli, edebiyatta destan türünün nadide örneklerinden olan, yıllar süren Troya savaşının bir kısmını anlatan güzel mi güzel eser. Mitoloji ve gerçek birbirine karışır. Okurken kendinizi; Troya kentinin duvarının dibinde savaşın tam ortasında hissederken birden İda’nın tepesinde Zeus’un yanı başında otururken bulursunuz. Denizin dibine de girersiniz, Olympos’un zirvesine de çıkarsınız. Akhilleus’un öfkesine tanık olurken, Hektor’un savaşçılığında kaybolursunuz.
“Aslında İlyada, Troya’nın destanı değil, Akhilleus’un destanı sayılmalıdır.” der Azra Erhat önsözünde. Haklıdır da. Akhilleus’un savaşın ardına çekilmesiyle başlayan destan, Hektor’la çarpışmasına kadar geçen süreyi kapsar. Yıllar süren savaşın, dokuzuncu yılının, 51 günlük süresini ele alır. Tanrılarla insanların birlikte hareket ettiklerine şahit olursunuz. Kimi zaman Tanrıların arasındaki kavgaları da okursunuz.

Öncelikle kitap çok geniş çaplı bir önsöze sahip. Homeros’u, Troya kentini, Troya savaşını, İlyada’da geçen tanrıları, tanrı-insanları, insanları ayrıntılarıyla açıklıyor. Destana başlamadan önce derinlemesine incelemiş oluyorsunuz. Bu önsözü okuma sürecinizde birde araştırmalara yer verirseniz daha da adapte oluyorsunuz. Destanı okurken de bu araştırmalar devam ediyor. Özellikle de mitoloji hakkında bilginiz sınırlıysa yanınızda mitoloji sözlüğü veya internetten kolaylıkla araştırma yapabileceğiniz bir ortamda okumanızı tavsiye ederim. Böylece savaş destanı olan İlyada, bir mitoloji dersi haline gelebiliyor.

Şimdi Odysseia’yı okumaya başlamadan öncesinde mitolojik anlamda büyük çapta bir araştırma yapmaya koyulacağım. Gerekli mi? Belki de değildir. Fakat dümdüz okumaktansa anlayarak ve hissederek okumak çok keyifli bir serüven halini alıyor. Kendim için bunu yaparak yola devam edeceğim.

Yazıyı bitirmeden önce son günlerde gündemimizi meşgul eden ve daha da çok meşgul etmesi gereken bir konu hakkında kısaca bahsedeceğim. Bildiğiniz üzere Kaz Dağları’nda büyük bir katliam yaşanıyor şu sıralar. Katliam diyorum çünkü onlarca ağacı kesmek bir katliamdır bana göre.


Yukarıda da bahsettiğim İda Dağı’ndan söz ediyorum. Şu mitoloji efsanelerine bile konu olan, Zeus’un Troya savaşını izlediği zirveden. Kaz Dağları ülkemiz için olduğu kadar dünyamız içinde önemlidir. Nefestir. Tarihtir. Efsanelerdir. Halk hikâyeleridir. Efsanelerin olduğu kadar gerçeklerindir de.


Şimdi neler oluyor peki Kaz Dağları’nda. Hemen söyleyeyim. Yerin dibinden altın çıkarmak için yerin üstünde nefesimizi kesiyorlar. Öyle üç beş ağaçta değil bahsedilen, 195 bin küsür ağaçtan söz ediliyor.

Altınoluk Şahindere Kanyonu

Geçtiğimiz yıl Kaz Dağları’nın eteğinde geçirmiştim birkaç günümü. Sanırım hayatımdan birkaç gün giderken o günler nefesime eklenmiş gibiydi. Tazelenmiştim. Nefes almıştım işte. Günün doğuşunu dağın ardından izlemek ne zevkliydi bir bilseniz. Yaşadığımı hissettiğim o güzel anlardan biriydi. Bir de gece dağların içinden geçerken yüzümü gökyüzüne kaldırdığımda gördüğüm o eşsiz güzelliği bir daha görmedim.

Şimdi diyorlar ki bütün bu güzellikler elinizden gidiyor. Hem de ne için? Yaşam felsefesi haline getirdikleri para için.

Lütfen sesinizi çıkarın bu katliama. Lütfen tepkinizi dile getirin. Sadece yazarak bile bunu yapabilirsiniz. En azından bir çaba gösterin. Nefesimizi kesmesinler.

#KAZDAĞLARIHEPİMİZİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder